Atam İzindeyiz
Atatürk Ansiklopedisi 2.Cilt
Atatürk'ün İlkeleriAtatürk ilkelerini incelediÄŸimizde, bu ilkelerin Türk’ün yüksek karakter ve seciyesine tam bir uyum gösterdiÄŸini görürüz. Mustafa Kemal, askeri görevleri ve katıldığı savaÅŸlar neticesinde, ülkesini ve insanlarını çok iyi gözlemlemiÅŸ; kendisinden önceki yöneticiler gibi, yapılmaya çalışılan yenilik hareketlerinde, ne ülke insanından uzak kalmış, ne de ‘halkın üstünde’ bir tavır takınmıştır. Türk Milletine inanan ve Türk’ün yüzyıllardır bastırılmış olan karakterini ortaya çıkaran Atatürk; bu inançla ilkelerini uygulamaya koymuÅŸ ve baÅŸarılı olmuÅŸtur. Atatürk bu durumu, ÅŸu sözleriyle anlatmıştır:
![]() CumhuriyetçilikCumhuriyetçilik, milli hakimiyete dayanan, çaÄŸdaÅŸ ve demokratik idareyi amaç edinen bir yönetim prensibidir. Bu ilke, devlet düzeni ve yönetiminde, belirli ÅŸahısların veya zümrelerin hakimiyetinin önlenmesi noktasında en saÄŸlam teminattır. Öyle ki, bu ilke yara aldığında, artık milletin gerçek “hakimiyeti”nden söz etmek mümkün olmaz.
Atatürk, Milli Mücadele döneminde ve sonrasında, milletin hiçbir sınıra ve baskıcı uygulamaya baÄŸlı kalmadan, tam bağımsız bir yapıya sahip olmasını istemiÅŸ ve halk yönetimini savunmuÅŸtur. Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesini, ‘milli hakimiyet’ prensibi ile birleÅŸtirmiÅŸ ve “Hakimiyet Kayıtsız Åžartsız Milletindir“ diyerek, bu düşüncesini en açık bir biçimde ifade etmiÅŸtir. ![]() Cumhuriyet Bayramı törenleri (29 Ekim 1927) KurtuluÅŸ Savaşı sırasında Ankara’da kurulan hükümet sistemi, resmi adı Cumhuriyet olmamasına raÄŸmen, aslında fiilen bir cumhuriyetti. Çünkü, halkın seçtiÄŸi bir temsilciler meclisi ile bu meclis denetiminde ülkeyi yöneten bir hükümet vardı. KurtuluÅŸ Savaşı’ndan sonra, Türk Devletinin yönetim ÅŸekli kesinlik kazandı; 29 Ekim 1923’te, Cumhuriyet resmen ilan edildi. Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk olarak, 1924 Anayasası’nın 1. Maddesine “Türkiye devleti bir Cumhuriyet'tir” hükmü konuldu. Daha sonra da, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda bu hüküm korunmakla beraber, 1. Maddenin deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸi, deÄŸiÅŸtirilmesinin de önerilemeyeceÄŸi hükmü getirildi. Anayasalar ile korunma altına alınan ve milli hakimiyet anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan Cumhuriyet idaresinin önemi, Atatürk’ün ÅŸu sözlerinden de anlaşılmaktadır:
Yine Atatürk’e göre, Cumhuriyet anlayışında, düşünce serbestliÄŸi vazgeçilemeyecek prensiplerdendir.
Ancak Atatürk’e göre “serbest düşüncenin” kendine has bir sınırı vardır. Mustafa Kemal Atatürk, Afet İnan’a söyleyip yazdırdığı Medeni Bilgiler kitabında, bizzat kaleme aldığı “hürriyet” bölümünde ÅŸunları yazmıştır: “Hürriyet, insanın, düşündüğü ve dilediÄŸini mutlak olarak yapabilmesidir.” Mustafa Kemal Atatürk, düşünce-eylem serbestliÄŸinin sınırlarının, devletin ve milletin menfaatlerini tehlikeye sokmayacak, onları koruyacak ÅŸekilde olması gerektiÄŸini aÅŸağıdaki ÅŸu sözleriyle belirtmiÅŸtir:
![]() CUMHURİYET YILLARININ İLK BAYRAMI TBMM'nin 23 Nisan'daki açılış gününün "Milli Bayram" sayılması ve her yıl kutlanması için 1921'de bir yasa kabul edilmiştir. Sonradan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adlarını alan bu bayramın dördüncüsü 23 Nisan 1924'te kutlanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa da o günkü bayrama ilk kez "reisicumhur" olarak katılmıştır. Atatürk, zorlu yollardan geçilerek ve çok kan kaybedilerek kurulan Cumhuriyet'in iç ve dış düşmanlara karşı koruma ve kollama güvencesini de yine çok güvendiği Türk Milleti ve Türk Ordusuna bırakmıştır:
Atatürk, Türk Devletinin geleceğinin teminatı olan ilkelere yönelik dış ve iç saldırılara, Türk Milletinin Cumhuriyet'ten aldığı güçle karşılık vereceğini şu sözleriyle belirtmiştir:
Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk, baÅŸka bir konuÅŸmasında da, bu düşmanca hareketlerin Türk Milletinin ‘amansız kahrı’ altında darmadağın olacağını belirtmiÅŸtir:
![]() “Ey yükselen yeni kuÅŸak, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yasatacak olan sizsiniz.” K. Atatürk MilliyetçilikMilliyetçilik; Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere miras bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birarada durmasını saÄŸlayan temel ilkelerden biridir. Atatürk, milletin içine düştüğü o karanlık günlerde, birlik ve beraberliÄŸi kurmaya çalışmış, istiklal mücadelesini ‘milliyetçilik’ etrafında tesis etmiÅŸtir. Mustafa Kemal, kimilerinin manda yönetimiyle İngiltere ve Amerika BirleÅŸik Devletleri’ne baÄŸlanıp kurtulma çareleri aradıkları zamanlarda, bütün bu düşüncelerin aksine, sadece Türk Milletine ve onun yüksek bağımsızlık karakterine güvenmiÅŸtir. Atatürk, istiklal mücadelesini Türk milliyetçiliÄŸi prensibi üzerine kurarak baÅŸlattığını, 1937 yılında Ankara Halkevi’nde yapmış olduÄŸu bir konuÅŸmada şöyle belirtmiÅŸtir:
Yine Büyük Atatürk, bu şevk, heyacan ve birliktelikle kurulan Cumhuriyet'in ilelebet yaşaması konusunda, milliyetçilik prensibinin önemini şu şekilde belirtir;
![]() “Yüksek Türk! Senin için yüksekliÄŸin hududu yoktur. İşte parola budur.” K. Atatürk Bir milletin teÅŸekkülü için, öncelikle belirli ÅŸartların biraraya gelmesi lazımdır. Atatürk, bu ÅŸartları ÅŸu ÅŸekilde sıralamıştır:
Büyük Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yukarıdaki maddeleri benimseyen ve bu doÄŸrultuda “Ne Mutlu Türk'üm” diyen herkesin Türk Milletinin mensubu olduÄŸunu belirtir:
Yine baÅŸka bir ifadesinde Atatürk: “Türk milliyetçiliÄŸi, terakki ve inkiÅŸaf yolunda ve beynelminel temas ve münasebetler de bütün muasır milletlere muvazi ve onlara bir ahenkte yürümekle beraber Türk içtimai heyetinin hususi seciyelerini ve baÅŸlı başına müstakil hüviyetini mahvuz tutmaktır” 15 diye belirtmiÅŸtir. Yukarıdaki sözlerden de anlaşılacağı gibi, Atatürkçü Türk milliyetçiliÄŸinde asıl hedef; her sahada ilerlemenin tamamlanması ve medeni ülkelerle aynı seviyede yürünmesidir. Fakat Türk, bunları yaparken kendi yüksek karakterinden ve benliÄŸinden taviz vermeyecektir. Bu, milli kültürün etrafında, milli birlik ve beraberlik çerçevesi içinde gerçekleÅŸecektir. EÄŸer milli beraberlik ihdas edilemezse, bölücü unsurlar, ülke bütünlüğüne zarar verir duruma gelecektir.
Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin kendi varlığını sürdürebilmesi için milliyet bağıyla sımsıkı kenetlenmesi gerektiğini şöyle belirtir:
Atatürk milliyetçiliÄŸi “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” sözü ışığında, ülkesinin refahı ve istikbali için çalışan, milli birlik ve beraberlik etrafında toplanan herkesi din, dil, ırk ayrımı gözetmeden kabul eder. Atatürk’ün milliyetçilik esasında, ırk bağı üstünlüğünü savunan, ÅŸovenist, kafatasçı ve Türk Milletinin yüksek karakterine uyum göstermeyen, Türk’ü yıkmaya çalışan faÅŸizm, komünizm gibi zararlı akım ve ideolojilere de yer yoktur. Atatürk bu konuyu ÅŸu sözleriyle bizlere bildirir:
Atatürk milliyetçiliÄŸi, Türk’ün yüksek karakterinden gelen üstün ahlakıyla, diÄŸer milletlerin yaÅŸama hakkına, onların bağımsız ve hür iradelerine saygılıdır. 14 AÄŸustos 1920 tarihinde sorulan bir soruya Atatürk, “Bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki bizimle birlikte çalışan bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliÄŸimiz herhalde bencil ve marurane bir milliyetçilik deÄŸildir” 20 diye cevap verir. Atatürkçü Türk milliyetçiliÄŸinde, milletin, baskı ÅŸiddet ve tahakküm altında yönetilmesine yer yoktur; Türk’ün yüksek karakterinden doÄŸan barışseverliÄŸi, milliyetçilik ilkesinde de kendini gösterir:
Türk milleiyetçiliÄŸi, insancıl yönüyle bütün dünya milletlerine örnek olmaktadır. Türk Milletinin ahlaki yapısı, onun karakterinde önemli bir yer tutar. Türk ahlakı, milli deÄŸerlerin ve milli birliÄŸinde oluÅŸmasında da etkilidir. Atatürk, Afet İnan’a yazdırdığı Medeni Bilgiler kitabında, “Türk Milletinin ortak görünen bir hali vardır. Gerçekten dikkat edilirse Türklerin aÅŸağı yukarı ahlakları hep birbirine benzer. Bu yüksek ahlak hiçbir milletin ahlakına benzemez. Ahlakın bir milletin meydana gelmesinde yeri çok büyüktür önemlidir” 22 demektedir. Atatürk milliyetçiliÄŸi ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları dışında kalan Türkleri de benimser ve kardeÅŸ sayar. Bu anlamda, kültür birliÄŸinin saÄŸlanması için onlarla baÄŸlantılar kurar. Fakat bu noktada, herkesin bulunduÄŸu ülke sınırları içinde yükselmesini ve Türk karakterinin yüksek özelliklerini sergilemesini de ister. Atatürk bu konuda ÅŸunları söylemektedir:
HalkçılıkAtatürk, halkçılık ilkesiyle, Türk Milletini, sınıf esasına dayalı sosyalizm, komünizm gibi milli birlik ve beraberliÄŸi yok edici, Türk’ün yüksek karakterine ters düşen zararlı akımlardan korumayı amaçlamış, sınıf ve zümre hakimiyetine son vermeyi esas almıştır.
Halkçılık uygulaması ile halk, kendi belirlediği yönetimiyle, tam bir demokrasi yöntemi gerçekleştirir. Bu ilkeyle, toplum içindeki sınıflar problemi ortadan kaldırılır; böylece, kişi ya da zümrelerin birbirleri üzerindeki tahakkümleri engellenmiş, herkes kanunlar ve hukuk yönünden eşit sayılmış, kişi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan uygulamalar ortadan kaldırılmış olur. Çünkü Halkçılık ilkesine göre, herkes eşittir ve herkes halktır.
Afet İnan’ın Medeni Bilgiler kitabındaki, Atatürk’ün el yazmalarında, bu konu şöyle açıklanmıştır:
Bu ilke etrafında milleti meydana getiren unsurlar, birbirlerinin haklarına saygılı ve yardımsever olarak, ortak bir geleceği yaşamak için halkı oluştururlar. Bunu da Atatürk şöyle ifade eder:
Yine Atatürk, Türk halkının çıkarlarının birarada yaşamayı gerektirdiğini, bu ortak çıkarların sınıfsal çatışmayı ortadan kaldırdığını belirtmiştir:
Atatürk ilkeleri içinde yer alan halkçılık, milli iradeyi ve bütünlüğü meydana getirir. Halkçılık, halk yönetimini savunduÄŸunu iddia eden sosyalizm ve komünizm gibi ideolojilerden farklıdır; Türk Milletinin yapısına tam bir uyum gösterir. Atatürk bir demecinde halkçılığı, “Efendiler bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet deÄŸildir. sosyalist bir hükümet deÄŸildir... Fakat milli hakimiyetini, milli iradeyi tecelli ettiren bir hükümettir. Fakat ne yapalım demokrasiye benzemiyormuÅŸ, sosyalizme benzemiyormuÅŸ, hiçbir ÅŸeye benzemiyormuÅŸ! Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz çünkü biz bize benziyoruz” 28 diyerek açıklamıştır. ![]() Atatürkçülük’te halkçılık, Türk’ün karakterine tam bir uyum saÄŸlar; Türk’ün ÅŸartlarına göre yapılandırılmıştır. Halkçılıkta, halkla berber, halk için bir uygulama söz konusudur. Kanunlar önünde eÅŸit olan halkın kendi sorumluluÄŸu da bellidir: Milleti meydana getiren halk, sosyal iÅŸlerin görülmesi için çalışmak zorundadır. Çalışıp topyekün ilerleme saÄŸlanarak, milletin geleceÄŸi teminat altına alınmış olur. Bir kesim çalışıp bir kesim de onları sömürme yoluna girerse, toplum içindeki sosyal barış bozulur. Atatürk, Halkçılık ilkesi doÄŸrultusunda, medeni ülkeler seviyesine çıkmak için, Türk Milletinin topyekün bir çalışma programı uygulaması gerektiÄŸini bizlere ÅŸu ÅŸekilde belirtmiÅŸtir:
Türk Milletinin medeni ülkeler seviyesine çıkabilmesi, kendi geleceğine sahip olmasına, fertlerin ve toplumun bütün kurum ve kuruluşlarıyla bu ilkeye sahip çıkarak yönetimi en iyi şekilde kullanmasına bağlıdır. DevletçilikAtatürk ilkelerinde devletçilik anlayışı; milli birliğin ve beraberliğin oluşturulması yönünde, ahlaki, sosyal ve milli bir durum arzader. Bu durumu Atatürk, şöyle belirtmiştir:
Uygulanmış olan devletçilik prensibi, komünist rejimlerdeki gibi özel sektörü yok edici, hür teşebbüsü engelleyen bir anlayış içermez. Atatürk, bu farklı anlayışı, Medeni Bilgiler kitabında şu şekilde belirtmiştir:
Atatürk’ün uyguladığı devletçilik sistemi, Türkiye’nin ÅŸartlarında doÄŸmuÅŸtur; Türk Milletinin karakterine uygun bir sistemdir.
Devletçilik ilkesiyle devlet; ülkenin birlik ve beraberliği için her türlü çalışmayı yapmak ve yaptırmakla mükellef kılınmıştır. Atatürk bu mükellefiyeti, yine kendi el yazılarında şöyle belirtmiştir:
Laiklik
Laiklik ilkesiyle, fertlerin ibadet ve inanma hürriyetleri de kanunla koruma altına alınmış olur; ÅŸahıslara inanmaları ya da inanmamaları yönünde yapılan baskılar ortadan kaldırılmış olur. Böylece, insanların birbirlerine hoÅŸgörüyle bakmaları saÄŸlanır. Laiklik, bu yönüyle de İslam diniyle uygun bir yapı arzeder. Çünkü dinde, zorlamayla ve menfaatler karşılığı yapılan ibadetlerin bir deÄŸeri yoktur. Dinde, Allah’a yönelik Allah rızası için yapılan ibadetler bir deÄŸer taşır. Bunların yanı sıra, laiklik ilkesi kesin olarak dine karşı deÄŸildir. Atatürk bir konuÅŸmasında, bu konuyla ilgili olarak ÅŸunları söylemiÅŸtir:
Yine Atatürk:, “Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iÄŸrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz” 35 diyerek, milli birlik ve beraberliÄŸi ortadan kaldıracak olan bu tür ayrımcılıklara taviz verilmeyeceÄŸini göstermiÅŸ olur. Laiklik ilkesiyle ÅŸahıslar, hurafelerden temizlenmiÅŸ doÄŸru ve gerçek bilgiyi, vicdan ve din hürriyetini saÄŸlama almış olurlar.
İnkılapçılıkAtatürk, inkılapçılık ilkesiyle, Türk Milletinin ilerlemesini ve medeni ülkeler seviyesine çıkmasını engelleyen, değişen ve gelişen şartlara uyum sağlayamayan teşkilatların ve müesseselerin, günün şartlarına göre yeniden düzenlenmesi amacını esas almıştır. Bu ilke, diğer bir ifadeyle, sürekli devrimin, değişen şartlara göre düzenlenmesidir:
Atatürk, inkılapların tek gayesinin Türk Milletini medeni ülkeler seviyesine çıkartmak olduğunu şöyle belirtir:
Mustafa Kemal Atatürk inkılapların başarılı olması için, aksayan kısımların yenilenmesi ve değişikliklerin süratle uygulamaya konulması gerektiğini belirtmiş, bu değişimlerin, uygulamalarının uzun bir vadeye yayılması halinde asıl gayeden uzaklaşılmış olunacağına dikkat çekmiştir:
![]() “Türk Milletinin içtihadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.” K. Atatürk Atatürk inkılap hareketlerinde takip edilecek yolu da şöyle belirtir:
Türk Milleti, bu şartları göz önünde bulundurarak bir an bile durmadan önündeki engelleri aşmalıdır. Eğer bu adım atılmazsa, hem medeni ülkeler arasındaki yerimizi alamayız, hem de birlik beraberliğimiz bozulmaya başlar, çöküşe yaklaşılır. Atatürk bu tehlikeye dikkat çekerek şu sözleri söylemiştir:
Atatürk ilkelerini bir bütün halinde düşünmeliyiz. Zira bu ilkeler bir bütün olarak deÄŸerlendirildiÄŸinde, Türk’ün yüksek karakteri daha yükselecek ve Türkiye, medenileÅŸme yolunda diÄŸer ülkelerin örneÄŸi olacaktır. Bu ilkeleri bir diÄŸerinden ayırırsak, milli birlik ve beraberliÄŸi birarada tutan temeli de zayıflatmış oluruz ki, bu da, ülke bütünlüğünün bozulmasından menfaat saÄŸlamak isteyen bölücü güçlerin palazlanmasına sebebiyet verebilir. Buna engel olmak istiyorsak, büyük bir ÅŸevk ve heyacanla Atatürkçü ve inkılapçı düşünceye sahip çıkarak ülkemize hizmet etmeliyiz; ayrılıkçı ve bölücü faaliyetlere izin vermemeliyiz. Atatürk, bu engellemeler karşısında inkılapların uygulanması ve korunması görevini Türk Ordusunun baÅŸarıyla yerine getireceÄŸini ÅŸu sözleriyle belirtmiÅŸtir:
![]() Dipnotlar
1- Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt II, s.241, AAM, 1997 |