Atam İzindeyiz

< <
1 / total: 10

Atatürk'ün İlkeleri

Atatürk ilkelerini incelediÄŸimizde, bu ilkelerin Türk’ün yüksek karakter ve seciyesine tam bir uyum gösterdiÄŸini görürüz. Mustafa Kemal, askeri görevleri ve katıldığı savaÅŸlar neticesinde, ülkesini ve insanlarını çok iyi gözlemlemiÅŸ; kendisinden önceki yöneticiler gibi, yapılmaya çalışılan yenilik hareketlerinde, ne ülke insanından uzak kalmış, ne de ‘halkın üstünde’ bir tavır takınmıştır. Türk Milletine inanan ve Türk’ün yüzyıllardır bastırılmış olan karakterini ortaya çıkaran Atatürk; bu inançla ilkelerini uygulamaya koymuÅŸ ve baÅŸarılı olmuÅŸtur. Atatürk bu durumu, ÅŸu sözleriyle anlatmıştır:

“ArkadaÅŸlar mazide, en büyük felaketleri ihzar (hazırlayan) eden bir mazide, çok derin mazilerde dahi, Türk Milletini benliÄŸinden çıkaran bir teÅŸkilat vardı ki, ona devlet ve hükümet teÅŸkilatı derlerdi. Millet, hükümet teÅŸkilatının zahiren esiri idi. Bu onun manzarai zahiriyesi (görünen manzarası) idi. Halbuki Türk, esaret kabul etmeyen bir Millettir, Türk Milleti esir olmamıştır.

Yalnız hükümet baÅŸka bir vaziyette kalmış, millet de hükümete bigane (yabancı) ve ondan müteneffir (nefret eder) bir vaziyette kalmıştır. İşte bunun için çok felaketler oldu. Fakat bunların tecelliyatı maddiyesi (meydana geliÅŸleri) devlet, hükümet teÅŸkilatı üzerinde oldu. Mahvolan devletler idi ve devlet ölmüştür. Fakat Türk Milleti görüyorsunuz ki, daha kuvvetli, daha ÅŸerefli olarak yaÅŸamakta berdevamdır. Bugünkü hükümetimiz, teÅŸkilatı Devletimiz doÄŸrudan doÄŸruya milletin kendi kendine, kendiliÄŸinden yaptığı bir teÅŸkilatı devlet ve hükümettir ki, onun adı Cumhuriyet’tir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrılık kalmamıştır... Artık hükümet ve hükümet mensupları kendilerinin milletten gayrı olmadıklarını ve milletin efendi olduÄŸunu tamamen anlamışlardır...” 1

Ataturk

Cumhuriyetçilik

Cumhuriyetçilik, milli hakimiyete dayanan, çaÄŸdaÅŸ ve demokratik idareyi amaç edinen bir yönetim prensibidir. Bu ilke,  devlet düzeni ve yönetiminde, belirli ÅŸahısların veya zümrelerin hakimiyetinin önlenmesi noktasında en saÄŸlam teminattır. Öyle ki, bu ilke yara aldığında, artık milletin gerçek “hakimiyeti”nden söz etmek mümkün olmaz.

“ ...Cumhuriyetimiz öyle zannolunduÄŸu gibi zayıf deÄŸildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış deÄŸildir. Bunu istihsal (elde etmek) için mebzulen (çok) kan döktük. Her tarafa kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müessesatımızı müdafaa için lazım olanı yapmaya amadeyiz.” 2

Atatürk, Milli Mücadele döneminde ve sonrasında, milletin hiçbir sınıra ve baskıcı uygulamaya baÄŸlı kalmadan, tam bağımsız bir yapıya sahip olmasını istemiÅŸ ve halk yönetimini savunmuÅŸtur. Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesini, ‘milli hakimiyet’ prensibi ile  birleÅŸtirmiÅŸ ve “Hakimiyet Kayıtsız Åžartsız Milletindir“ diyerek, bu düşüncesini en açık bir biçimde ifade etmiÅŸtir.

Cumhuriyet Bayramı törenleri (29 Ekim 1927)
Cumhuriyet Bayramı törenleri (29 Ekim 1927)

KurtuluÅŸ Savaşı sırasında Ankara’da kurulan hükümet sistemi, resmi adı Cumhuriyet olmamasına raÄŸmen, aslında fiilen bir cumhuriyetti. Çünkü, halkın seçtiÄŸi bir temsilciler meclisi ile bu meclis denetiminde ülkeyi yöneten bir hükümet vardı. KurtuluÅŸ Savaşı’ndan sonra, Türk Devletinin yönetim ÅŸekli kesinlik kazandı; 29 Ekim 1923’te, Cumhuriyet resmen ilan edildi.

Cumhuriyet’in ilanından sonra ilk olarak, 1924 Anayasası’nın 1. Maddesine “Türkiye devleti bir Cumhuriyet'tir” hükmü konuldu. Daha sonra da, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda bu hüküm korunmakla beraber, 1. Maddenin deÄŸiÅŸtirilemeyeceÄŸi, deÄŸiÅŸtirilmesinin de önerilemeyeceÄŸi hükmü getirildi.

Anayasalar ile korunma altına alınan ve milli hakimiyet anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan Cumhuriyet idaresinin önemi, Atatürk’ün ÅŸu sözlerinden de anlaşılmaktadır:

“Türk Milletinin tabiat ve ÅŸiarına (karakter ve adetlerine) en mutabık olan idare, Cumhuriyet idaresidir” 3

“Cumhuriyet, yüksek ahlaki deÄŸer ve niteliklere dayanan bir idaredir. Cumhuriyet fazilettir.” 4

“Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet ÅŸekli demektir.” 5

Yine Atatürk’e göre, Cumhuriyet anlayışında, düşünce serbestliÄŸi vazgeçilemeyecek prensiplerdendir.

“En büyük hakikatler ve terakkiler, fikirlerin serbest ortaya konması ve teati edilmesi ile meydana çıkar ve yükselir.” 6

Ancak Atatürk’e göre “serbest düşüncenin” kendine has bir sınırı vardır. Mustafa Kemal Atatürk, Afet İnan’a söyleyip yazdırdığı Medeni Bilgiler kitabında, bizzat kaleme aldığı “hürriyet” bölümünde ÅŸunları yazmıştır: “Hürriyet, insanın, düşündüğü ve dilediÄŸini mutlak olarak yapabilmesidir.” Mustafa Kemal Atatürk, düşünce-eylem serbestliÄŸinin sınırlarının, devletin ve milletin menfaatlerini tehlikeye sokmayacak, onları koruyacak ÅŸekilde olması gerektiÄŸini aÅŸağıdaki ÅŸu sözleriyle belirtmiÅŸtir:

“Ferdin birinci hakkı, tabii kabiliyetlerini serbestçe inkiÅŸaf ettirebilmesidir. Bu inkiÅŸafı temin için ise, en iyi vasıta, ferde diÄŸerinin muadil (benzer) hakkını ızrar (zarar) etmeksizin, tehlike ve zarar kendine ait olmak üzere, ona kendi kendini istediÄŸi gibi sevk ve idare etmeye müsaade etmektir...Bu haklara hürmet etmeyen siyasi cemiyet esaslı vazifesinde kusur etmiÅŸ olur, ve devlet mevcudiyetinin hikmetini ve manasını kaybeder...

Ferdi hürriyeti düşünürken, her ferdin nihayet bütün milletin müşterek menfaati ve devlet mevcudiyeti göz önünde bulundurmak lazımdır. Anlaşılıyor ki ferdi hürriyet mutlak olamaz. DiÄŸerinin hak ve hürriyeti milletin müşterek menfaati, ferdi hürriyeti tahdit (sınır) eder. Ferdi hürriyeti tahdit, devletin de adeta esası ve vazifesidir.... aynı zamanda bütün hususi faaliyetleri, umumi ve milli maksatlar için, birleÅŸtirmekle mükelleftir... çünkü ferdi hürriyet derecesi, devlet faaliyetlerini zafa düşürmemek lazımdır. Devletsiz bir cemiyet, veyahut zayıf bir devlet hayatının neticesi, herkesin herkese karşı mücadelesidir. Bu mücadele ekseriyetin hürriyetini bozmayacak surette, tadil (uygun) olunmak lazımdır...Devlet sanatı iÅŸte budur. Bu sanatta isabetin derecesi hürriyetlerin hudutlarını çizen konuda görülebilir. Çünkü “bu hudut kanun marifetiyle tesbit ve tayin edilir” her halde, vatandaÅŸların, umumi hürriyet ve saadeti için fertlerden, ancak devlet için zaruri olan bir kısım hürriyetlerinin bırakılması istenebilir.” 7

CUMHURİYET YILLARININ İLK BAYRAMI
CUMHURİYET YILLARININ İLK BAYRAMI
TBMM'nin 23 Nisan'daki açılış gününün "Milli Bayram" sayılması ve her yıl kutlanması için 1921'de bir yasa kabul edilmiştir. Sonradan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı adlarını alan bu bayramın dördüncüsü 23 Nisan 1924'te kutlanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa da o günkü bayrama ilk kez "reisicumhur" olarak katılmıştır.

Atatürk, zorlu yollardan geçilerek ve çok kan kaybedilerek kurulan Cumhuriyet'in iç ve dış düşmanlara karşı koruma ve kollama güvencesini de yine çok güvendiği Türk Milleti ve Türk Ordusuna bırakmıştır:

“ Türkiye Cumhuriyeti yalnız iki ÅŸeye güvenir. Biri millet kararı, diÄŸeri en üzücü ve güç ÅŸartlar içinde dünyanın takdirlerine hakkıyla layık olma niteliÄŸini kazanan Ordumuzun kahramanlığı, bu iki ÅŸeye güvenir.” 8

Atatürk, Türk Devletinin geleceğinin teminatı olan ilkelere yönelik dış ve iç saldırılara, Türk Milletinin Cumhuriyet'ten aldığı güçle karşılık vereceğini şu sözleriyle belirtmiştir:

“ Temeli büyük Türk Milletinin ve onun kahraman evlatlarından mürekkep büyük Ordumuzun vicdanında akıl ve ÅŸuurunda teessüs (esaslanmış) etmiÅŸ olan Cumhuriyetimizin ve milletin ruhundan mülhem (ilham edilmiÅŸ) prensiplerimizin bir vücudun izalesi (yok edilmesi) ile haleldar (bozukluk) olabileceÄŸi zehabında bulunanlar, çok zayıf dimaÄŸlı bedbahtlardır. Bu gibi bedbahtların, Cumhuriyet'in adalet ve kudret pençesinde müstahak oldukları muameleye maruz kalmaktan baÅŸka nasipleri olamaz. Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat  Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar olacaktır. Ve Türk Milleti emniyet ve saadetini zamin prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeye devam edecektir.” 9

Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk, baÅŸka bir konuÅŸmasında da, bu düşmanca hareketlerin Türk Milletinin ‘amansız kahrı’ altında darmadağın olacağını belirtmiÅŸtir:

“Bundan sonra yalnız bir ÅŸey varid-i hatır olabilir. O da bazı adi politikacıların, hasis menfaatperestlerin o vehim ve hayali uyandırmaya çalışması o yüzden tatmin-i hırs ve menfaat düşüncesinden ibarettir. Temin ederim ki, bu gibiler her ne ÅŸekil, suret ve vesile ile olursa olsun, mevcudiyetlerini ihsas ettikleri gün, Türk Milletinin amansız kahrına hedef olmaktan kurtulamayacaklardır.” 10

Ataturk
“Ey yükselen yeni kuÅŸak, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yasatacak olan sizsiniz.”
K. Atatürk

Milliyetçilik

Milliyetçilik; Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere miras bıraktığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birarada durmasını saÄŸlayan temel ilkelerden biridir. Atatürk, milletin içine düştüğü o karanlık günlerde, birlik ve beraberliÄŸi kurmaya çalışmış, istiklal mücadelesini ‘milliyetçilik’ etrafında tesis etmiÅŸtir.

Mustafa Kemal, kimilerinin manda yönetimiyle İngiltere ve Amerika BirleÅŸik Devletleri’ne baÄŸlanıp kurtulma çareleri aradıkları zamanlarda, bütün bu düşüncelerin aksine, sadece Türk Milletine ve onun yüksek bağımsızlık karakterine güvenmiÅŸtir.

Atatürk, istiklal mücadelesini Türk milliyetçiliÄŸi prensibi üzerine kurarak baÅŸlattığını, 1937 yılında Ankara Halkevi’nde yapmış olduÄŸu bir konuÅŸmada şöyle belirtmiÅŸtir:

“Ben 1919 senesi Mayısı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde maddi hiçbir kuvvet yoktu. Yalnız Türk Milletinin asaletinden doÄŸan ve benim vicdanımı dolduran yüksek manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu milli kuvvete, bu Türk Milletine güvenerek iÅŸe baÅŸladım” 11

Yine Büyük Atatürk, bu şevk, heyacan ve birliktelikle kurulan Cumhuriyet'in ilelebet yaşaması konusunda, milliyetçilik prensibinin önemini şu şekilde belirtir;

“Bir millet diÄŸer milletlere nispetle tabii veya mükteseb (sonradan) hususi karakterler sahibi olması, diÄŸer milletlerden farklı bir uzviyet teÅŸkil etmesi, ekseriya onlardan ayrı olarak onlara muvazi inkiÅŸafa sai bulunması keyfiyetine milliyet prensibi denir.

Bu prensibe göre, her fert ve millet kendi hakkında hüsniniyet, topraklarına bizzat kayıtsız tesahup (sahip çıkma) talep etmek hakkına ve hürriyetine maliktir. Bu düstur bize hangi milletlerin hür, hangilerinin hürriyetinden ÅŸu veya bu ÅŸekilde mahrum olduklarını yani millet namını taşımaya layık olmadıklarını kolaylıkla gösterir.” 12

Ataturk
“Yüksek Türk! Senin için yüksekliÄŸin hududu yoktur.
İşte parola budur.”
K. Atatürk

Bir milletin teşekkülü için, öncelikle belirli şartların biraraya gelmesi lazımdır. Atatürk, bu şartları şu şekilde sıralamıştır:

“a- Siyasi varlıkta birlik, b- Dil birliÄŸi, c- Yurt birliÄŸi, d- Irk menÅŸei birliÄŸi, e- Tarihi karabet (yakınlık), f- Ahlaki karabet

Türk Milletinin teÅŸekkülünde mevcut olan bu ÅŸartların hepsi birden diÄŸer milletlerde yok gibidir.” 13

Büyük Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yukarıdaki maddeleri benimseyen ve bu doÄŸrultuda “Ne Mutlu Türk'üm” diyen herkesin Türk Milletinin mensubu olduÄŸunu belirtir:

“Millet dil, kültür ve ideal birliÄŸi ile birbirine baÄŸlı vatandaÅŸların oluÅŸturduÄŸu bir siyasi ve içtimai heyettir” 14

Yine baÅŸka bir ifadesinde Atatürk: “Türk milliyetçiliÄŸi, terakki ve inkiÅŸaf yolunda ve beynelminel temas ve münasebetler de bütün muasır milletlere muvazi ve onlara bir ahenkte yürümekle beraber Türk içtimai heyetinin hususi seciyelerini ve baÅŸlı başına müstakil hüviyetini mahvuz tutmaktır” 15 diye belirtmiÅŸtir.

Yukarıdaki sözlerden de anlaşılacağı gibi, Atatürkçü Türk milliyetçiliğinde asıl hedef; her sahada ilerlemenin tamamlanması ve medeni ülkelerle aynı seviyede yürünmesidir. Fakat Türk, bunları yaparken kendi yüksek karakterinden ve benliğinden taviz vermeyecektir. Bu, milli kültürün etrafında, milli birlik ve beraberlik çerçevesi içinde gerçekleşecektir. Eğer milli beraberlik ihdas edilemezse, bölücü unsurlar, ülke bütünlüğüne zarar verir duruma gelecektir.

“Bizim milletimiz, milliyetinden habersiz oluÅŸunun çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluÄŸu dahilindeki çeÅŸitli kavimler, hep milli esaslara sarılarak milliyet duygusunun kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduÄŸumuzu onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduÄŸumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uÄŸradığı anda bizi tahkir ettiler, aÅŸağıladılar. Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliÄŸimize ve milliyetimizi bu hürmeti, hissen, fikren, fiilen bütün hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliÄŸini bulamayan milletler, baÅŸka milletlerin avıdır.” 16

Mustafa Kemal Atatürk, Türk Milletinin kendi varlığını sürdürebilmesi için milliyet bağıyla sımsıkı kenetlenmesi gerektiğini şöyle belirtir:

“Milletin varlığını sürdürmek için fertleri arasında düşündüğü ortak baÄŸlar, asırlardan beri gelen ÅŸekil ve mahiyetini deÄŸiÅŸtirmiÅŸ, yani millet, dini ve mezhebi baÄŸ yerine Türk milliyeti bağıyla fertlerini toplamıştır.” 17

Atatürk milliyetçiliÄŸi “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” sözü ışığında, ülkesinin refahı ve istikbali için çalışan, milli birlik ve beraberlik etrafında toplanan herkesi din, dil, ırk ayrımı gözetmeden kabul eder.

Atatürk’ün milliyetçilik esasında, ırk bağı üstünlüğünü savunan, ÅŸovenist, kafatasçı ve Türk Milletinin yüksek karakterine uyum göstermeyen, Türk’ü yıkmaya çalışan faÅŸizm, komünizm gibi zararlı akım ve ideolojilere de yer yoktur. Atatürk bu konuyu ÅŸu sözleriyle bizlere bildirir:

"Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai ÅŸeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvveti, Rusya’daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyid eder bir mahiyettedir.” 18

“Bizim bakış açımız, bizim prensiplerimiz cümlece malumdur ki bolÅŸevik prensipleri deÄŸildir ve bolÅŸevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için ÅŸimdiye kadar hiç düşünmedik ve teÅŸebbüste bulunmadık.” 19

Atatürk milliyetçiliÄŸi, Türk’ün yüksek karakterinden gelen üstün ahlakıyla, diÄŸer milletlerin yaÅŸama hakkına, onların bağımsız ve hür iradelerine saygılıdır.

14 AÄŸustos 1920 tarihinde sorulan bir soruya Atatürk, “Bize milliyetçi derler. Fakat biz öyle milliyetçileriz ki bizimle birlikte çalışan bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün milliyetlerinin gereklerini tanırız. Bizim milliyetçiliÄŸimiz herhalde bencil ve marurane bir milliyetçilik deÄŸildir” 20 diye cevap verir.

Atatürkçü Türk milliyetçiliÄŸinde, milletin, baskı ÅŸiddet ve tahakküm altında yönetilmesine yer yoktur; Türk’ün yüksek karakterinden doÄŸan barışseverliÄŸi, milliyetçilik ilkesinde de kendini gösterir:

“İnsanları mutlu edeceÄŸim diye onları birbirine boÄŸazlatmak insani olmayan ve son derece üzücü olan bir sistemdir. İnsanları mutlu edecek tek vasıta onları birbirine yaklaÅŸtırarak onlara birbirlerini sevdirerek karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir. Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluÄŸu ancak bu yüksek ideal yolcularının çoÄŸalması ve baÅŸarılı olmasıyla mümkün olacaktır.” 21

Türk milleiyetçiliÄŸi, insancıl yönüyle bütün dünya milletlerine örnek olmaktadır. Türk Milletinin ahlaki yapısı, onun karakterinde önemli bir yer tutar. Türk ahlakı, milli deÄŸerlerin ve milli birliÄŸinde oluÅŸmasında da etkilidir. Atatürk, Afet İnan’a yazdırdığı Medeni Bilgiler kitabında, “Türk Milletinin ortak görünen bir hali vardır. Gerçekten dikkat edilirse Türklerin aÅŸağı yukarı ahlakları hep birbirine benzer. Bu yüksek ahlak hiçbir milletin ahlakına benzemez. Ahlakın bir milletin meydana gelmesinde yeri çok büyüktür önemlidir” 22 demektedir.

Atatürk milliyetçiliği ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları dışında kalan Türkleri de benimser ve kardeş sayar. Bu anlamda, kültür birliğinin sağlanması için onlarla bağlantılar kurar. Fakat bu noktada, herkesin bulunduğu ülke sınırları içinde yükselmesini ve Türk karakterinin yüksek özelliklerini sergilemesini de ister. Atatürk bu konuda şunları söylemektedir:

“Türkiye dışında kalmış Türkler, önce kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle uygun bir ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini dahi ihmal etmiyoruz.” 23

Halkçılık

Atatürk, halkçılık ilkesiyle, Türk Milletini, sınıf esasına dayalı sosyalizm, komünizm gibi milli birlik ve beraberliÄŸi yok edici, Türk’ün yüksek karakterine ters düşen zararlı akımlardan korumayı amaçlamış, sınıf ve zümre hakimiyetine son vermeyi esas almıştır.

“Atatürkçülükte halkçılık, sosyalizm ya da komünizm gibi zararlı olan akım ve ideolojelerdeki ifadeler dışında tamamen farklı bir mana taşır. Marksist-Leninist düşünceye baÄŸlı olanlar millet anlayışı yerine halklar, halk idaresi yerine proleterya diktatörlüğü, Cumhuriyet yerine de tek partili muhalefetsiz bir parlamento ve halkın devlete köleliÄŸi esasını koymuÅŸlardır.” 24

Halkçılık  uygulaması ile halk, kendi belirlediÄŸi yönetimiyle, tam bir demokrasi yöntemi gerçekleÅŸtirir. Bu ilkeyle, toplum içindeki sınıflar problemi ortadan kaldırılır; böylece, kiÅŸi ya da zümrelerin birbirleri üzerindeki tahakkümleri engellenmiÅŸ, herkes kanunlar ve hukuk yönünden eÅŸit sayılmış, kiÅŸi hak ve özgürlüklerini hiçe sayan uygulamalar ortadan kaldırılmış olur. Çünkü Halkçılık ilkesine göre, herkes eÅŸittir ve herkes halktır.

Solda, Turhal'da halkla birlikte (1930). Sağda, Amasya'da halkı dinlerken (1930)
Solda, Turhal'da halkla birlikte (1930). Sağda, Amasya'da halkı dinlerken (1930).

Afet İnan’ın Medeni Bilgiler kitabındaki, Atatürk’ün el yazmalarında, bu konu şöyle açıklanmıştır:

“Biz memleket halkı, kiÅŸi ve çeÅŸitli sınıf mensuplarının birbirlerine yardımlarını aynı kıymet ve nitelikte görürüz. Hepsinin menfaatlerinin aynı derecede ve aynı eÅŸitlik duygusu ile karşılanmasına çalışmak isteriz. Bu ÅŸeklin, milletin genel refahı, devlet bünyesinin saÄŸlamlaÅŸtırılması için daha uygun olduÄŸu kanaatindeyiz. Bizim düşüncemizde; çiftçi, çoban, amele, tüccar, sanatkar, asker, doktor, kısacası herhangi bir sosyal müessesede çalışan bir vatandaşın hak, menfaat ve hürriyeti eÅŸittir. Devlete bu anlayış ile azami yardımcı olmak ve milletin güvenci ve iradesini yerinde sarf edebilmek, bizce, bizim anladığımız anlamda halk hükümeti idaresi ile mümkün olur.” 25

Kayseri'de bir kadından dilekçe alırken
Kayseri'de bir kadından dilekçe alırken

Bu ilke etrafında milleti meydana getiren unsurlar, birbirlerinin haklarına saygılı ve yardımsever olarak, ortak bir geleceği yaşamak için halkı oluştururlar. Bunu da Atatürk şöyle ifade eder:

“Türkiye halkı ırkı veya dini ve kültürel yönden birleÅŸmiÅŸ bir diÄŸerine karşı, karşılıklı hürmet ve fedakarlık hisleriyle dolu ve kaderi ve geleceÄŸi ve çıkarları ortak olan bir toplumdur.” 26

Yine Atatürk, Türk halkının çıkarlarının birarada yaşamayı gerektirdiğini, bu ortak çıkarların sınıfsal çatışmayı ortadan kaldırdığını belirtmiştir:

“Bizim halkımız çıkarları birbirinden farklı sınıf halinde deÄŸil; aksine varlıkları ve çalışmalarının sonuçları birbirine lazım olan sınıflardan ibarettir.” 27

Atatürk ilkeleri içinde yer alan halkçılık, milli iradeyi ve bütünlüğü meydana getirir. Halkçılık, halk yönetimini savunduÄŸunu iddia eden sosyalizm ve komünizm gibi ideolojilerden farklıdır; Türk Milletinin yapısına tam bir uyum gösterir. Atatürk bir demecinde halkçılığı, “Efendiler bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet deÄŸildir. sosyalist bir hükümet deÄŸildir... Fakat milli hakimiyetini, milli iradeyi tecelli ettiren bir hükümettir. Fakat ne yapalım demokrasiye benzemiyormuÅŸ, sosyalizme benzemiyormuÅŸ, hiçbir ÅŸeye benzemiyormuÅŸ! Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz çünkü biz bize benziyoruz” 28 diyerek açıklamıştır.

Atatürk halkla beraber

Atatürkçülük’te halkçılık, Türk’ün karakterine tam bir uyum saÄŸlar; Türk’ün ÅŸartlarına göre yapılandırılmıştır. Halkçılıkta, halkla berber, halk için bir uygulama söz konusudur. Kanunlar önünde eÅŸit olan halkın kendi sorumluluÄŸu da bellidir: Milleti meydana getiren halk, sosyal iÅŸlerin görülmesi için çalışmak zorundadır. Çalışıp topyekün ilerleme saÄŸlanarak, milletin geleceÄŸi teminat altına alınmış olur. Bir kesim çalışıp bir kesim de onları sömürme yoluna girerse, toplum içindeki sosyal barış bozulur. Atatürk, Halkçılık ilkesi doÄŸrultusunda, medeni ülkeler seviyesine çıkmak için, Türk Milletinin topyekün bir çalışma programı uygulaması gerektiÄŸini bizlere ÅŸu ÅŸekilde belirtmiÅŸtir:

“Ne olduÄŸumuzu bilelim. Kurtulmak, yaÅŸamak için çalışmaya mecbur olan bir halkız. Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını çalışmaktan uzak geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içinde yeri yoktur. O halde... halkçılık toplum düzenini çalışmaya hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir.” 29

Atatürk halkla beraber

Türk Milletinin medeni ülkeler seviyesine çıkabilmesi, kendi geleceğine sahip olmasına, fertlerin ve toplumun bütün kurum ve kuruluşlarıyla bu ilkeye sahip çıkarak yönetimi en iyi şekilde kullanmasına bağlıdır.

Devletçilik

Atatürk ilkelerinde devletçilik anlayışı; milli birliğin ve beraberliğin oluşturulması yönünde, ahlaki, sosyal ve milli bir durum arzader. Bu durumu Atatürk, şöyle belirtmiştir:

“Milli gelirin tevziinde (dağılımında) daha mükemmel bir adalet ve emek sarfedenlerin daha yüksek refahı, milli birliÄŸin muhafazası için ÅŸarttır. Bu ÅŸartı daima gözönünde tutmak, milli birliÄŸin mümessili  olan devletin mühim vazifesidir.” 30

Alpullu Şeker Fabrikası
Alpullu Şeker Fabrikası

Uygulanmış olan devletçilik prensibi, komünist rejimlerdeki gibi özel sektörü yok edici, hür teÅŸebbüsü engelleyen bir  anlayış içermez. Atatürk, bu farklı anlayışı, Medeni Bilgiler kitabında ÅŸu ÅŸekilde belirtmiÅŸtir:

“Bizim takibini muvafık (uygun) gördüğümüz “devletçilik”prensibi bütün istihsal (üretim) ve tevzi (dağıtım) vasıtalarını fertlerden alarak milleti büsbütün baÅŸka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini takip eden ve hususi ve ferdi iktisadi teÅŸebbüs ve faaliyetlerine meydan bırakmayan sosyalizm prensibine müstenit (dayalı) kollektivizm yahut komünizm gibi bir sistem deÄŸildir.” 31

Atatürk’ün uyguladığı devletçilik sistemi, Türkiye’nin ÅŸartlarında doÄŸmuÅŸtur; Türk Milletinin karakterine uygun bir sistemdir.

“Türkiye’nin tatbik ettiÄŸi devletçilik sistemi, 19 .asırdan beri sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiÅŸ bir sistem deÄŸildir. Bu Türkiye’nin ÅŸartlarından doÄŸmuÅŸ Türkiye’ye has bir sistemdir. DevletçiliÄŸin bizce anlamı ÅŸudur; KiÅŸilerin özel teÅŸebbüslerini ve ÅŸahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniÅŸ bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok ÅŸeyler yapılmadığı göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ÅŸahsi ve özel teÅŸebbüslerle yapılamamış olan ÅŸeyleri bir an önce yapmak istedi; ve kısa zamanda yapmayı baÅŸardı. Bizim takip ettiÄŸimiz bu yol, görüldüğü gibi liberalizmden baÅŸka bir yoldur.” 32

Devletçilik ilkesiyle devlet; ülkenin birlik ve beraberliği için her türlü çalışmayı yapmak ve yaptırmakla mükellef kılınmıştır. Atatürk bu mükellefiyeti, yine kendi el yazılarında şöyle belirtmiştir:

“Milli gelirin dağılımında, daha mükemmel bir adalet vermek sarf edenlere daha yüksek refah saÄŸlanması, milli birliÄŸin korunması için ÅŸarttır. Bu ÅŸartı daima göz önünde tutmak, milli birliÄŸin temsilcisi olan devletin önemli vazifesidir..

Halkın menfaatine hizmet eden müesseselerin, çoÄŸaltılması devletin ehemmiyetle göz önünde tutacağı bir meseledir. Bu sayede sırf menfaatperest faaliyetler tahdit olunur. Bu hal vatandaÅŸlar arasındaki ahlaki tesanüdün inkiÅŸafına yardım eden mühim bir amildir. Memlekette her nevi istihsalin (üretim) ziyadeleÅŸmesi için, ferdi teÅŸebbüsün devletçe elzem olduÄŸunu ehemmiyetle kaydettikten sonra beyan etmeliyim ki “devlet ve özel teÅŸebbüs birbirine karşı deÄŸil, birbirinin tamamlayıcısıdır.” 33


Laiklik

laik eğitimLaiklik, genel anlamıyla din ve dünya, din işleriyle devlet işlerinin birbirinden ayrılması, böylelikle toplum içinde inanç ve ibadet serbestliğinin sağlanması olarak tanımlanır. Atatürk laiklik ilkesini de milli birlik ve beraberliğin sağlanması yönünde, devletin geleceği ve mevcudiyeti noktasında gerekli görmüştür. Laiklik ilkesiyle milli iradenin bütünleşmesinde kolaylık sağlanmış olur.

Laiklik ilkesiyle, fertlerin ibadet ve inanma hürriyetleri de kanunla koruma altına alınmış olur; ÅŸahıslara inanmaları ya da inanmamaları yönünde yapılan baskılar ortadan kaldırılmış olur. Böylece, insanların birbirlerine hoÅŸgörüyle bakmaları saÄŸlanır. Laiklik, bu yönüyle de İslam diniyle uygun bir yapı arzeder. Çünkü dinde, zorlamayla ve menfaatler karşılığı yapılan ibadetlerin bir deÄŸeri yoktur. Dinde, Allah’a yönelik Allah rızası için yapılan ibadetler bir deÄŸer taşır.

Bunların yanı sıra, laiklik ilkesi kesin olarak dine karşı değildir. Atatürk bir konuşmasında, bu konuyla ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Laiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için gerçek dindarlığın geliÅŸmesi imkanını temin etmiÅŸtir. LaikliÄŸi dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doÄŸu kavimlerinin fanatiklerinden baÅŸka kimse olamaz.” 34

laik eÄŸitim
Ankara Kız Lisesi'nde öğrenci ve öğretmenlerle birlikte

Yine Atatürk:, “Softa sınıfının din simsarlığına izin verilmemelidir. Dinden maddi menfaat temin edenler iÄŸrenç kimselerdir. İşte bu duruma karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz” 35 diyerek, milli birlik ve beraberliÄŸi ortadan kaldıracak olan bu tür ayrımcılıklara taviz verilmeyeceÄŸini göstermiÅŸ olur.

Laiklik ilkesiyle şahıslar, hurafelerden temizlenmiş doğru ve gerçek bilgiyi, vicdan ve din hürriyetini sağlama almış olurlar.

“Laiklik yalnız din ve dünya iÅŸlerinin ayrılması demek deÄŸildir; Bütün vatandaÅŸların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.” 36

 

İnkılapçılık

Atatürk, inkılapçılık  ilkesiyle, Türk Milletinin ilerlemesini ve medeni ülkeler seviyesine çıkmasını engelleyen, deÄŸiÅŸen ve geliÅŸen ÅŸartlara uyum saÄŸlayamayan teÅŸkilatların ve müesseselerin, günün ÅŸartlarına göre yeniden düzenlenmesi amacını esas almıştır. Bu ilke, diÄŸer bir ifadeyle, sürekli devrimin, deÄŸiÅŸen ÅŸartlara göre düzenlenmesidir:

“Medeniyet yolunda baÅŸarı, yenileÅŸmeye baÄŸlıdır. Sosyal hayatta, ekonomik hayatta, ilim ve fen sahasında baÅŸarılı olmak için tek geliÅŸme ve ilerleme yolu budur.” 37

Atatürk, inkılapların tek gayesinin Türk Milletini medeni ülkeler seviyesine çıkartmak olduğunu şöyle belirtir:

“Efendiler; yaptığımız ve yapmakta olduÄŸumuz inkılapların gayesi Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çaÄŸdaÅŸ ve bütün anlam ve görünüşüyle medeni bir toplum haline getirmektir. İnkılaplarımızın asıl gayesi budur.” 38

Mustafa Kemal Atatürk inkılapların başarılı olması için, aksayan kısımların yenilenmesi ve değişikliklerin süratle uygulamaya konulması gerektiğini belirtmiş, bu değişimlerin, uygulamalarının uzun bir vadeye yayılması halinde asıl gayeden uzaklaşılmış olunacağına dikkat çekmiştir:

“... İdare-i maslahatçılar esaslı inkılap yapamaz. Bugünkü sefalet ve rezalet içinde esasen kimseyi memnun etmeye imkan yoktur. Memleket mamur, millet zengin olduÄŸu zaman herkes memnun olur.” 39

Ataturk
“Türk Milletinin içtihadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.”
K. Atatürk

Atatürk inkılap hareketlerinde takip edilecek yolu da şöyle belirtir:

“ Türkiye’yi derece derece mi ilerletmeli, ani olarak mı? İki sistem var, biri malum büyük Fransız İhtilali’ndeki tarz; rejimler deÄŸiÅŸecek, ihtilallere karşı mukabil ihtilaller yapılacak. SaÄŸ solu tepeler, sol sağı süpürürken bir de bakılacak ki bir buçuk asırlık zaman geçmiÅŸ...Bu milletin damarlarında o kadar bol kan ve önünde o kadar geniÅŸ zaman var mı?” 40

Türk Milleti, bu şartları göz önünde bulundurarak bir an bile durmadan önündeki engelleri aşmalıdır. Eğer bu adım atılmazsa, hem medeni ülkeler arasındaki yerimizi alamayız, hem de birlik beraberliğimiz bozulmaya başlar, çöküşe yaklaşılır. Atatürk bu tehlikeye dikkat çekerek şu sözleri söylemiştir:

“Milletin uyanıklığına, milletin ilerleme ve geliÅŸme istidadına güvenerek, milletin azminden asla şüphe etmeyerek Cumhuriyet'in bütün icaplarını yapacağız. Birçok güçlükler ve engeller karşısında bulunduÄŸumuzu biliyoruz. Bunların hepsini tetkik ile azim ve iman ile millet aÅŸkının sarsılmaz kuvvetiyle birebir çözüp sonuçlandıracağız. O millet aÅŸkı ki herÅŸeye raÄŸmen sinemizde sönmez bir kuvvet, dayanıklılık ve ateÅŸ kaynağıdır.” 41

“Her türlü yükselme ve geliÅŸmeye kabiliyetli olan milletimizin sosyal ve fikri inkılap adımlarını kısaltmak isteyen engeller mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.” 42

Atatürk ilkelerini bir bütün halinde düşünmeliyiz. Zira bu ilkeler bir bütün olarak deÄŸerlendirildiÄŸinde, Türk’ün yüksek karakteri daha yükselecek ve Türkiye, medenileÅŸme yolunda diÄŸer ülkelerin örneÄŸi olacaktır. Bu ilkeleri bir diÄŸerinden ayırırsak, milli birlik ve beraberliÄŸi birarada tutan temeli de zayıflatmış oluruz ki, bu da, ülke bütünlüğünün bozulmasından menfaat saÄŸlamak isteyen bölücü güçlerin palazlanmasına sebebiyet verebilir. Buna engel olmak istiyorsak, büyük bir ÅŸevk ve heyacanla Atatürkçü ve inkılapçı düşünceye sahip çıkarak ülkemize hizmet etmeliyiz; ayrılıkçı ve bölücü faaliyetlere izin vermemeliyiz. Atatürk, bu engellemeler karşısında inkılapların uygulanması ve korunması görevini Türk Ordusunun baÅŸarıyla yerine getireceÄŸini ÅŸu sözleriyle belirtmiÅŸtir:

“Milleti sevk ve idare edenlerin dayanağı, ordu olmuÅŸtur. DiÄŸer milletlerde ordu ile millet, daima birbirleriyle karşı karşıyadır. Halbuki, bizde tamamiyle olay tersinedir. İkinci MeÅŸrutiyeti, kahraman subaylarımız ilan ettikleri gibi bu inkılapları da yine bunların fedakarlığına borçluyuz.” 43

Türk bayrakları

Dipnotlar

       1-         Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, cilt II, s.241, AAM, 1997
2-         A.g.e, cilt III, s.94
3-         A.g.e, cilt III, s.106
4-         A.g.e, cilt II, s.242
5-         Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, TTK,1959
6-         Afet İnan, Mustafa Kemal Atatürk’ten Yazdıklarım, M.E.B, 1971, s.33
7-         Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları          s.52-53, TTK, 1998
8-         ASD, cilt II, s.176, AAM, 1997
9-         A.g.e, cilt III, s.119
10-       A.g.e, s.107
11-       A.S.D, cilt II, s.328, AAM, 1997
12-       Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s.24 TTK, 1998
13-       A.g.e. s.22
14-       A.g.e. s.18
15-       A.g.e. s.25
16-       ASD, Cilt II, s.147, AAM, 1977
17-       A.g.e, s.249
18-       A.g.e, cilt III, s.26
19-       A.g.e, cilt I, s.102
20-       A.g.e, cilt I, s.102
21-       A.g.e, cilt II, s.306
22-       Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları,  s.358, TTK, 1998
23-       Türk Kültürü Dergisi, sayı 13, s.115, yıl 1963
24-       Türk Tarihi Silahlı Kuvvetleri ve Atatürkçülük, s.308
25-       Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları,        s .425-427
26-       ASD, cilt I, s.236, AAM, 1997
27-       A.g.e, cilt II, s.116
28-       ASD, cilt I, s.211-212
29-       ASD, cilt I, s.191, T.İ.T.E. Yayınları, 1945
30-       Afet İnan, Medeni bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s.48
31-       A.g.e., s.49
32-       Sümerbank Dergisi, cilt III, sayı 29, s.138, 1963, UluÄŸ İğdemir
33-       Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M.K. Atatürk’ün El Yazıları, s.444
34-       Sadi Borak, Atatürk ve Din, s.4, 1962
35-       Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri, s.116, 1955
36-       ÖzdeyiÅŸleriyle Atatürk, s.24 GnKur. ATAÅžE .BÅŸk. Yay.1981
37-       ASD, cilt II, s.187, AAM, 1997
38-       ASD, cilt II, s.224
39-       İsmail Arar, Atatürk’ün İzmit Basın Toplantısı, s.55
40-       İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, s.73
41-       ASD, cilt II, s.166, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., 1959
42-       Herbert Melzig, Atatürk’ün BaÅŸlıca Nutukları, s.86, 1942
43-       Mustafa Selim İmece, Atatürk’ün Åžapka Devriminde Kastamonu ve İnebolu Seyahatleri, s.55, T.İş Bankası Yay. 1959

1 / total 10
Harun Yahya'nın Atatürk Ansiklopedisi 2.Cilt kitabını online okuyabilir, facebook, twitter gibi sosyal ağlarda paylaşabilir, bilgisayarınıza indirebilir, ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz.
Harun Yahya Etkiler | Basında Harun Yahya | Sunumlar | Ses kasetleri | İnteraktif CD'ler | Konferans setleri | Radyo programı / Piyesler | Broşürler| Site Hakkında | HarunYahya.net | Ana sayfanız yapın | Sık kullanılanlara ekle | RSS Servisi
Bu sitede yayınlanan tüm materyaller, Sayın Adnan Oktar’ı referans göstermek koşuluyla telif hakkı ödemeksizin kopyalanabilir ve çoğaltılabilir
© Sitemizde ve diğer tüm Harun Yahya eserlerinde yer alan Sayın Adnan Oktar’a ait şahsi fotoğrafların bütün yayın hakları Global Yayıncılık Ltd.Şti’ne aittir. Kısmen de olsa izinsiz kullanılamaz ve yayınlanamaz.
© 1994 Harun Yahya. www.harunyahya.org
page_top